24 Ocak 2012 Salı

bi katalog/portfolyo olmakla jurnal/itinerary/döküm olmak arasında

işlerin malzemesi, tekniği vs. yazmak, malzeme ve tekniği baskı tekniği, kağıt üzeri bıdı bıdı şeklinde yazarak çok da alakalı olmayacak şu durumda
asıl malzeme-süreç başka bi şey.
haritadan ne yaptığım, haritaya ne yaptığım.
bi buket çiçeğin başına gelenler
yani daha çok eylem-yüklem
bunu şöyle şunu böyle yaptım diyerek kelime kelime çevirisini mi yapıcaz o vakit?
Arnd Schneider-Christopher Wright antropolojinin meselelerine öyle ya da bulaşan sanat pratiğinin göz önünde bulundurması gereken mevzulardan birinin de temsil problemi olduğunu söylüyor. başkasını temsil etmenin, onun karşısında, yakınında, yanında durma etiğinin ötesinde bu karşılaşmanın nasıl kelimenin, metnin ötesine geçebileceğini, saha çalışmasının datasının nasıl bir araya getirileceğinin, sunulacağının (to re-present) düşünülmesi gerektiğinden dem vuruyor. bir nesne üretmekten ziyade, temsilin olasılıkları üzerine düşünülmeli buyuruyor zat-ı alleri.
dağınık saha çalışmasının akabinde gelen bu "son" görüntü, panaroma, araştırmanın, yapılan işin mekanından uzakta, doğrudan deneyimin geride kaldığı bir başka zamanda, başkalarının karşısına çıkıyor. temsili etkileyen en büyük etken de bu, hanki kurumsal ilişkilerin, dilin içinde bu karşılaşmanın oluşacağı. yani seyirci.
bazen simon starling hikaye yazsa okusam diyesim geliyor. çoğu kez uzun, çetrefilli, ve poetik yolculuklarının galerinin içindeki varlığından pek bir şey sirayet etmiyor bünyeye. ve sadece duvardaki açıklayıcı yazı, serginin kurulduğu kurumun kriterlerine göre üç aşağı beş yukarı değişen, ama işin doğasıyla her zaman çelişen nitelikte sade, net ve açık yazı, o jesti ayakta tutuyor.
hal böyleyken, doktoranın pratik kısmının "final submission"ı olarak kitap formunda karar kılmak işimi kolaylaştırdığı kadar yenilgiyi kabul etmek gibi geliyor. bir yandan seyircinin-beklentinin doğası gereği, evet başka türlü olamazdı diyorum. bir yandan da hala metne dönmek, bol resimli olsa bile bana çıkmaza girdiğimi söylüyor. öte yandan üç boyutlu mekandaki yenilgi de var. alt yazı olmadan olmuyor sanki. kafa karışık zira.
nasıl belgelenir, yakalanır geçmekte olan zaman?
zamanı malzeme yapan jest?
kalıntılarla mı, sözle mi, fotoğraflarla mı?
gene Arnd Schneider-Christopher Wright e dönecek olursak, text değil texture.
metin değil metanet?
yazı değil yazgı?
kelime oyunlarıyla pratiğin çıkmazlarının üstünü kapatabilir miyim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder