hava çok kararmadan, ezan okunmadan eve gelmesi belletilen, apartmanın önünden çok uzaklaşmadan kadim sokak çocuğunun daha saat üç-dörtken kararan havayla imtihanı. ruhuna, çocukluğuna dokunuyo tabi böyle tez kararan havalar, tadına doyulmamış, fazla erken bırakılmak zorunda bırakılmış oyunu hatırlatıyo. tabi böyle yerlerden çıkar zamanı karanlığın yoğunluğuna göre değil de başka dışarlak bi sistemle okumaya, hayatı düzenlemeye kalkmak.
oyun zamanından ötesi zamanı bi seri fazla dikkat, mesai istemeyen şeylerle geçiştirmeye alışık bünye, ilk başlarda kestiremiyor nasıl başa çıkacağını bu karanlık, uzun ve boş zamanla.
gün aheste aheste doğuyor, gece bitmiyor. perdeyi açıp kapatmak biraz manasız bi hal alıyor kışın. ya da alışık olduğumuz nedenlerden yürütülmüyor o seremoni. hani gündüz eve biraz güneş girsin diye, gece de komşular bizi görmesin diye değil de, mevsimine göre kışın camdan gelen soğuğu azıcık kesebilmek için, yazın da batmak bilmeyen aydınlıktan azıcık kurtulup uyuyabilmek için.
bazen sabahları birazcık uyandığımda, fakat bünyem tamamen uyanmamak için bahaneler aradığında, ama uyanmam da gerektiğini bildiğimden, perdeleri sonuna kadar açıp biraz daha aydınlanmasını bekliyorum ortalığın,karşıdaki kilisenin çatısına bakarak. hava bulutluysa o günün benim uyanmama yetecek kadar aydınlık olması çok mümkün olmuyor. uzun uzun, boş boş gökyüzüne bakışımdan kendimi günlük rutinle silkeleyerek çıkabiliyorum. ezbere bildiğim yerlerden başlayıp, bilmediğim yerleri gider ayarak doldurarak. iki bardak çay, kahvaltı, içerlek ve dışarlak haberler.
28 Ocak 2012 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder